İtaat Tezinin İslam Siyasetindeki Tecrübesi

İslam’ın ilk pratiği: Rızaya dayalı itaat

Siyasi gündemimizin önemli konularından birisi itaat fikri. Biat kavramı da çoğu kez bu itaatle beraber kullanılıyor. İtaat tezi, çok kullanışlı boyutlara sahip. Normatif temelden hareket edersek, İslam siyaset düşüncesinde politik otoriteye sadakati anlatır. Kur’an’da Allaha, resulüne ve sizden olan emirlere itaat ediniz diye geçer. Allah, doğrudan yönetmez, ama yönetme ile ilgili vaaz ettiği ilkeler vardır. Peygamber hem yönetmekle ilgili normlar vaaz etmiş hem de bu konuda uygulama pratikleri ortaya koymuş. Emirler ise yasa koyma yetkisine sahip değiller. Ahkâmı uygular. Aslında siyasal otoriteyi temsil eden kişi de kurum da olabilir.

İtaat, bu üç kategori açısından eşit değildir. Çünkü emir, yasamanın kaynağı değildir. Yasayı uygulayan otoritedir. Üstelik peygamber masumdur, ancak aynı şey emir için geçerli değildir. Bu nedenle emire itaat belli kayıtlara bağlıdır. Allaha ve peygambere itaatten farklıdır. Dünyevi şahsiyette ya da kurumlarda somutlaşan otoriteye peygamber ve Allah gibi olamaz. Belli ön şartları kapsar. Apaçık ilahi hükümlere ters alanlarda itaat olmaz mesela. Nitekim Hz. Davut’u halife kıldığını söyleyen Allah, ona hak ile hükmet diye emreder. Burada halife, politik otorite olarak geçer. Bunun şartı hak ile hükmetmektir. Hz. Peygamber çeşitli savaş pratiklerinde bir takım önerilerde bulununca, sahabeler “ya resulullah bu sizin mi görüşünüz yoksa vahiy mi” diye soruyorlar. Benim görüşüm deyince tepkileri farklı oluyor. Peygamberin ileri sürdüğü görüşün yaşanan olguyla örtüşmediğini söylerle ve bunun üzerine sahabelerin yaklaşımları benimsenir. Böylece “dünya” konularında( savaş, hurma aşılama vs) peygambere de şartlı itaatin olduğunu görüyoruz. “Dünyevi siyaset” konusunda peygambere bile itaat kayıtlı durumdadır. Nesnel gerçekliklerle örtüşen yaklaşım olması gerekir, aksi durumda ona da itiraz ediliyor ve görüşler ortaya konuyor.

Salt siyasi itaat için Mescidi Nebevide biat de alınırdı. Hz. Muhammed ve ilk dört halife bu yönteme başvurdular. Müslümanlar toplanır ve onlardan biat istenirdi. Biat, burada siyasal katılma ve siyasal rıza pratiğidir. Bir zorlama ve baskı söz konusu değildir. Siyasi otoriteye Müslümanlar rızalarıyla bağlılıklarını bildirirler.

 

Hükümdarlık siyaseti: Zorba itaat

Dört halife sonrası itaat davranışı siyasette farklı bir dinamiğe dönüştü. Egemen otoriteye bağlanmak ve bu konuda bir kayıt tanımamak. Aslında dönemin tarihsel şartlarında egemen olan hükümdarlık otoritesinin muhtevasıydı bu. Hükümdar, hem yasa koyar hem de kesin bağlılık ister. Hükümdarlık, otoriteyi paylaşmaz. Bunun için toplumdan onay alama ihtiyacı duymaz. Bunun kalıtsal olduğuna inanır. Soyundan kendisine gelen bir haktır. Ya da kılıçla elde edilen bir haktır. Burada soy, kabile, hanedanlık gibi aidiyetler önem taşır. Bununla beraber kudreti elde etmek de önemlidir. Bunun için de kılıcın işlevi büyüktür. Kudretin önemli bir parçası kılıçtır. Hatta bazen belirleyicidir. Bundan dolayı otorite katletmek, öldürmek, susturmak ve kelleden kuleler inşa etmekle gerçekleşir. Cengiz ve Timur’un otoriteleri bu konuda idealdir.

İlk dört halifeden sonra Muaviye hükümdarlık siyasetine yöneldi. Bundan dolayı ona “ısırıcı meliklik” yakıştırması yapıldı. Muaviye, biat alarak halife seçilen Hz. Aliye karşı isyan etmişti. Bu isyanında başarılı oldu ve halife seçtirdi kendisini. Yani kılıç ile kudreti ele geçirdi. Sonra da hutbeye çıkarak kılıcını millete gösterdi. Otoriteyi kılıçla aldığını ve kılıçla da koruyacağı mesajını verdi. Böylece burada itaat sürecine giden biat gönüllü olmadığı gibi itaat de baskıcı ve zorla inşa ediliyordu. Ayrıca bu hükümdarlık siyaseti, Ümeyyeoğulları etrafında soya, kana, hanedana dayandırıldı. Ümeyyeoğulları, yeni hükümdarlığın hanedanlık, soy, kabile ve kan temeliydi.

İslam düşünce pratiğinde itaat artık hükümdarlık formu içinde üretildi. Abbasoğlularında da böyle etti, Osmanoğulları’nda da. Gönüllülüğe dayalı itaat terke edildi. Müslüman âlimler ve münevverler de buna uygun siyasal teoriler ürettiler. Mesela Gazali bunlar arasında seçkin bir yere sahip. 11. Ve 12. Yüzyılda yaşamış. Abbasi halifesi ile yakın ilişkisi olmuş. Bağdat’ta uzun süre onun mahiyetinde çalışmış. Geliştirdiği siyaset teorisi hükümdarlık siyaseti ile İslam arasında uzlaşmaya dayanır. El-İktisat vel İtikat adlı eseri başta olmak üzere birçok eserde bu konuları ortaya koyar.

Gazali, itaati cari hükümdarlık pratiğiyle bütünsel bir şekilde yorumlar. Şeriat bostan, hükümdar bekçidir. Ümmetin birliği için sultanın varlığı zorunludur. İdealde siyasi yönetim ilim, irfan ve tecrübeye dayanır. Fakat realitelere dikkat edilmeli ve ümmetin birliğini korumalıdır. Sonuçta ümmetin birliğini ve şeriatın uygulanması için siyasal otorite zorunludur. Bunu sağlamak esastır. İtaat bu bağlamda önem taşır. Sultan bunu yaptıkça ona itaat edilir. Zalim de olsa bu değişmez. Hatta de facto olarak kudreti eline alan kişiye itaat edilir. Kudret, kişiye itaat edilme hakkını da verir. Çünkü kudret düzeni sağlar, kaosu giderir. Aslında bu yaklaşım ehlisünnet anlayışının bulduğu bir çözümdür. Yaşanan yoğun isyanlar ve parçalanmalar nedeniyle böyle bir siyasal formül geliştirilmiştir. İtaat hükümdarlık siyaseti formunda işlevsel hale getirilmeye çalışılır. İşlev ise toplumsal bütünlük ve ahkâmın yürütülmesi.

İslam tasavvufunda konumlananlar ve ahlak düşüncesinden gidenler ise daha çok İslamiyet’in ahiak ölçülerini üzerinde taşıyan bir hükümdarlık tahayyülü inşa etmişler. Söz konusu bağlamda iyi, adil, yardımsever, dürüst, güvenilir gibi özelliklere sahip otorite algısı öne çıkar. Necmeddin Daye başta olmak üzere bir çok zahit ekolüne mensup alim ve münevver bu yaklaşımı benimser.

 

Çağdaş dönem: Dini ve seküler itaat pratikleri

Çağdaş İslam siyaset teorisi İstanbul’da başlar! Namık Kemal bunun öncülerindendir. Osmanlı devleti bu çerçevede çeşitli meclisler kurar, kanunlar çıkarır. İtaat ve biat yeniden yorumlanır. Hem modern demokrasiden yararlanarak bu yorumlama yapılır hem de ilk dört halife dönemine giderek ve Kuranda geçen şura ve meşveret ilkelerine başvurarak. Said Halim Paşa, bu konuda özgün yaklaşımlar ortaya koyar. Bu bakış açısı nedeniyle Abdülhamit yönetimine istibdat denir. İtaat zorla dayatılan bir eylemdir. Buna itiraz edilir ve bundan dolayı bu itaat biçimine istibdat adını verirler.

İslam toplumlarında itaat siyasal kültürü halen hükümdarlık üzerinden yürümektedir. Otorite, kudret ile tanımlanır. Kılıç belirleyicidir. Otoritenin meşruiyeti yine otoritedir. Kudreti ele geçirerek egemen olan şahıs, itaat edilen pozisyona gelir. Bundan dolayı bu otoriteler, ortaçağ hükümdarları gibi hanedanlık görüntüsüne ve kimi zaman da gerçekliğine sahipler. Monarşik körfez ülkelerinde hanedanlık bir gerçekliktir. Cumhuriyet rejimleri ise hanedanlıkları devirerek kurulmalarına rağmen ürettikleri oligarşileriyle hanedanlığı, kana dayanmayı, etnik aidiyeti ya da ideolojik aidiyeti önde tutarlar.

Müslüman toplumların çağdaş pratiğinde itaat siyaseti katılımla ve rızaya dayalı olarak gerçekleşmiyor çoğunlukla. Darbe ya da baskıyla sürüyor. Kılıç egemenliği ile yürür. Hatta demokrasi ile gelenler bile buna dönüşür. Kendilerini Kuranda geçen Allah, peygamber ve emirle beraber algılıyorlar. Özellikle dindar olanlar veya İslamcı olanlar böyledir. Bu denklemde de emir telakki ediyorlar. İtaat, sorgulanmadan kabullenme demektir.

İslam toplumlarında itaatin zorbalık ve baskı ile yürümesi sadece dindar veya İslamcı siyasetlerde görülmez. Seküler olanlarda da aynı realiteyle karşılaşırız. Örneğin Türkiye’de tek parti dönemi “seküler zorba itaat” dönemidir. Politik itaatkârlık en zorba haliyle devam  tezahür eder. İtaatkârlık düzeni içinde konumlanmayanlar büyük cezalara çarptırılırlar, sürgüne gönderilirler, istiklal mahkemesinde can verilirler, evlerinde suspus olurlar. Mısır’da darbe yapan Nasır da seküler itaatin zorba tarzıyla binlerce insanı işkence hanelerinde geçirir. Baas Partisinin askeri oligarşisi de böyledir. Belki de en berbat politik itaat biçimi, seküler ateizm pratiğinde Müslümanlar yaşadı. Sovyetik coğrafyada Müslümanlar, politik itaatkârlığın en kötü şekilleriyle karşılaştılar.

İtaat, objektif anlamda sadakat ve bağlılık anlamlarına gelir. Politik sadakat demektir, siyasi bağlamda. Demokrasi ile beraber zorbaya dayalı politik itaat dönemine son verilmiştir. Mutlak, eleştiriye ve müzakereye kapalı, tek adamın mutlaklığı ile tezahür eden bir bağlılık, demokratik siyaset için tehdit olarak görülmektedir. Burada muhalefet etmek ve itaat alanına itirazda bulunmak isyanla eşit anlama gelmez. Tam tersine siyasetin bir parçasıdır. Politik itaat, rızaya dayanır. Seçimlerle bu rıza ortaya konulur. Monarşik demokrasilerde de cumhuriyet demokrasilerinde de bu geçerlidir. Türkiye gibi ülkeler, siyaset zorba itaat siyaseti ile rızaya dayalı itaat arasında gelip gider. Darbeler dönemi, ara rejim döneleri, otoriter tek adam rejimleri döneminde zorba itaat pratikleri yaşanır. Normal demokrasi dönemlerinde ise rızaya dayalı itaat geçerlidir. Bu açıdan da hükümdarlık siyasal kültür ile demokratik siyasal kültür arasında kalmaktadır.