Ahlaksız Dindar ve Ahlaklı Ateist

İslam açısından ahlak ve din iki ayrı alan değil. Ahlakın kaynağı dindir. Dindarların ahlaklı olması ya da olmaması bunu değiştirmiyor. Çünkü ahlak yaratılıştan gelen demektir. Nitekim yaratıcı ve yaratılış aynı kökenden geliyor. Yaratıcı, insanlara bir yaratılış/fıtrat veriyor. Buna insanın doğası da diyebiliriz. Ahlak bunun içinde yer alır. Bütün insanlar da bu doğa/fıtrat ortaktır. Bu tabiat, enfüsi ayetlerdir. Allah’ın insana verdiği ayetler… İçinde irade, iyi, erdem, doğru gibi ahlakın temel değerlerini bulundurur. Bu erdemler Yahudi, ateist, Hristiyan, Rum, Arap, Türk, kadın, erkek, fakir, zengin  bütün insanlarda bulunur.

İnsanların yaratılışındaki bu tabiat, tümüyle dinidir. Zaman içinde ya yaşar ya da vaz geçer. Biz dindarlar ateist birinde iyilik gördüğümüzde buna şaşarız. Oysa onun da fıtratını Allah yaratmıştır. Ahlaki davranışta bulunması da bu nedenle çok doğal bir şey. Bütün insanlar Allahın yarattığı varlıklardır. Ateizmi seçen de buna dahildir. O kabul etmese de Allah onun da yaratıcısı. O halde ateist bir insanın ahlaki davranışı neden bizi şaşırtıyor? Çünkü ateist birinin ahlaki davranışı ateizmden değil, yaratılışından gelir. Bundan dolayı da dini kaynaklıdır. Öte yandan dindar birisi de ahlaksız davranabilir. Bu da onun benimsediği dinin ahlaktan ayrı olduğu anlamına gelmez. Dindar da yaratılışına ters hareket ederek olumsuz bir eylemde bulunabilir. Ahlak bir ateistlik ve dindarlık meselesinin ötesinde din kaynaklıdır.Bu kaynak ilahidir. Kişileri aşar. Sadece kişilerde tezahür eder. Bu nedenle ateistin ahlaksızlığı(tamamen ahlaktan yoksun olma hali) mümkün değil, dindarın da. Ancak izafi ahlak yoksunlukları söz konusu olabilir. Gündelik pratiklerde ahlaksız derken de bunu kast ederiz.

Din ve ahlakı ayrı iki kaynak görmek sekülerleşme ile beraber ortaya çıktı. Modernliğin hümanist projesi, ahlakı  dinden ayırdı. Ahlakın kaynağını din dışı alanlarda yapılandırmak istedi. Sosyologlar toplum dedi, antropologlar kültürü işaret ettiler ve materyalistler ise ahlakı tamamen  inkar etti. Ahlakın kaynağı dünyevi alanla tanımlanınca ahlak anlayışı da değişti. Dünyanın maddi ilişkileri değiştikçe ahlakın da değişeceği inancı yerleşmeye başladı. Ahlak doğrudan insanın iradesi ile ve tercihleri olarak okundu.  Dolayısıyla ahlak düşüncesi izafileşti. Ahlakın evrensel hakikati paramparça oldu. Sonuçta ahlak inşadır, tarihseldir, kültüreldir dendi. Herkes bildiğini ve gördüğünü ahlak olarak kabul etti. Burada ölçülülük, erdem, iyi, orta oran, hayır gibi kadim değerler buharlaşmaya başladı. Dünyanın ruhsal bunalımın temelinde bu buharlaşan ahlak anlayışı var. Nietszche, “iyi ve kötünün ötesinde” diyerek ahlakı reddeder ve gücü kutsallaştırır. Çöken metafizikle beraber çöken ahlak düşüncesinin çok erken ilanıdır bu. Nihilizmin ahlak yerine kudreti koyarak bütün haz, isyan, bencillik, davranışlarının önündeki bentleri yıkmasıdır. Ahenk ile gelen sıkıcılığa haz ve isyanla doğacak coşkuyu selamlamasıdır. Apolloncu düşünce yerine diyonsoscu inanca çağrıdır! Karanlık, pelteksi, hazcı, kurban adama törenlerinin ürettiği coşkunun dehlizlerinde mutluluğu arama sarhoşluğu!

Batıda ateistler, kilisenin ahlaki çürümesine karşı meydan okudu. Yeniden seküler bir ahlak inşa ettiler. Tanrı ahlak alanında da öldüğünden( Kilisenin toplumsal düzeninde), ortaya çıkan “metafizik boşluğu”  seküler hümanizmle doldurdular. insanın insan olarak yüceliği gündeme getirildi. Ancak artık bu seküler hümanist ahlak anlayışı da miadını dolduruyor. Görelilik karşısında paramparça! Kimse varlığın iyi ve kötü arasındaki mücadeleye inanmıyor. İyinin ne olduğu konusunda derin kuşkuların içine düştü insanlık!

Ahlak da ölür mü? Post-modern zamanlarda epeyce moda olan sonlardan birisi de “ahlakın sonu” olabilir mi? Dünya “iyinin ve kötünün” tarihsel diyalektiğini aşarak salt güç için tanımlanmaya başladığında “ahlakın sonu” gelir.  Bu ahlaki son, modernlikle başlayan hümanist seküler ahlakın sonudur. Onun sadece Kuzey Avrupa ve Amerika püritenizmi için kurtuluşçu olmasıdır. Dünyanın geride kalan kısmına ise çıplak kudreti taşır. Bundan dolayı ahlak da relativist hale gelir.

Ahlakın diniliği, bizi yeniden ortak bir hakikate taşıyacak tek kadim temel/prensip/arche. Sokratik geleneğin işaret ettiği ve  İslam düşüncesiyle gösterilen ahlak, dinin ortak evrensel hakikatidit. İzafiliği aşar, haz ve bireyciliğin, kudret ve savaşın ötesine çıkar ve  “evrensel iyi” ile buluşmamızın yolu yine başlangıca(geçmişe değil) götürür. Yani yaratılışa dönmeye…Güç ve kudrete bürünen dünyanın bugünkü sefaletinden çıkış yolu da budur.