Türkiye’de Din ve Laiklik Diyalektiğinin Ürettiği Siyaset

Laiklik ve din ilişkileri, siyasal hayatın ana diyalektik alanlarından biridir. Belki de en önemlisi. Modernleşme projesinin ürettiği bir diyalektik. Siyasal çatışma, büyük ölçüde bu diyalektik etrafında dönüyor. Bazen çatışmanın ritmi düşüyor, bazen yükseliyor. Modernleşme, Berkesin sosyolojik formülasyonda ortaya koyduğu gibi laiklik/sekülerleşme ile tanımlanıyor. Türkiye’nin çağdaşlaşması adlı eseri bütün modernleşme serüveninin bu eksende okur. Kemalist bir bakış açısıyla çağdaşlaşmayı sekürleşmeye indirger. Zaten kitabın İngilizce adı da The Development of Secularization in Modern Turkey adını taşıyor. Berkes, egemen siyasal bilinci temsil ediyor. Buna göre modernleşmek tamamen sekülerleşmektir. Türkiye’nin bütün dini kurum, aktör, tarih bilinci yapılarından arınmasıdır. Bu çerçevede diyalektiğin en önemli çatışma kavramları “gericiler” ve “ilericiler” şeklinde tezahür eder. Gericiler, din üzerinde ısrar ederek geleneği, mirası savunanlar. İlericiler ise artık çağdaş anlayışı benimseyerek hep ileriye bakanlardır.

               Laiklik ve din etrafında oluşan gruplar kendi içlerinde karşı grupları “ötekileştirerek” birleşirler. Laikçiler ve dinciler kutupları ortaya çıkar. Kendi içlerinde homojenliği karşı grubu çatışma alanı olarak tahayyül ederek gerçekleşir. Sosyal teorisyen George Simmel’in çatışmanın aynı zamanda bütünleşme sağladığı yaklaşımı burada işlevsel hale gelir. Özellikle gruplar kendi içindeki birliği karşı grupla çatışarak inşa etmeye çalışır. Bu toplumsal psikoloji halen devam eder. Laikçiler birlik varlıklarını karşı din alanını üreterek sürdürürler. Bunu en iyi temsil eden motto “şeriat gelecek” ifadesidir. Ya da laiklik elden gidiyor. ‘8 Şubat döneminde de bu tutum çok etkili bir biçimde işlendi. Nitekim RP kapatılma iddianamesinde bol bol Niyazi Berkes’in laiklik anlayışına atıflar yapıldı. Şeriat tehlikesinden bahsedildi. Laikliğin tehlike altında olduğu vurgulandı.   “Laikus fobi” üretimi yeniden yapıldı. Tek parti döneminde bu korku siyaseti ile laiklik “irtica”ya karşı sert önlemler korunmuştu. Zaman zaman da “irtica geliyor” söylemi ile laikliğin tehlikede olduğu söylenerek her çeşit baskı, hukuk çiğneme ve kara propaganda yoluna başvuruluyordu.

               Laiklik ve din diyalektiğinin siyasetteki diğer kutbunda din yer almaktadır. “Din elden gidiyor” mottosu yükseliyor. Özellikle son yıllarda daha fazla öne çıkan bir yaklaşım bu da. Burada da dinin ötekisi olarak laikçiliğe dikkat çekiliyor. Siyasal bir grubun bütünleşmesi için din seferber ediliyor. Buna karşın karşı kutup ya da siyasal grup ise ötekileştiriliyor bol bol. Laikçilik etrafında tarihte yapılan baskılar ve uygulanan cinayetler yeniden gündeme taşınarak zihinler bunun üzerinden seferber ediliyor. Ak Parti, bu siyaseti son yıllarda yoğun bir şekilde işliyor. CHP ve hatta kendisine muhalif olan bütün siyasi aktörler “karşı kutup” bağlamına yerleştiriliyor. İktidarı kaybetmesi durumunda “dinin elden gideceği” temasını işliyor. Laiklik elden gidiyor yerine bu defa da din elden gidiyor söylemi egemen olmaya başlıyor. Korku siyaseti laiklik yerine bu defa din ekseninde üretiliyor.

Türkiye’de din eksenli siyaset çıkışı aslında yeni de değil. Sağ siyasetin sık sık başvurduğu bir yöntemdir. Özellikle Adalet Partisi bunu yoğun olarak işledi. Doğal olarak bu siyaset tarzı sol tarafından dini kullanmak ve dini istismar etmek olarak görüldü. Ama sol hiçbir zaman laikliğin de benzer biçimde istismar edildiğini görmedi ve bu konuda hiçbir eleştiride bulunmadı. Her zaman “laiklik elden gidiyor” söylemini siyasetinin bir aracı olarak değerlendirdi. Fakat belki de ilk defa CHP, bu siyaset tarzından uzak duruyor. Laiklik bekçiliğini vurgulamıyor. Laikus fobi siyasetine başvurmuyor. Elbette burada Millet İttifakının da önemli bir etkisi var. CHP siyaset yaparken artık Millet İttifakı tahayyülü gölgesinde yapıyor. Tek başına hiçbir zaman iktidar olmayacağını biliyor. Milliyetçi ve muhafazakâr partilerle oluşan bir müttefiklik var. Buradan çıkış olabilmesi için sadece CHP siyasi tahayyülünü önemsemek yetmiyor. Milliyetçi ve muhafazakâr partilerin de taraftarlarını dikkate almak zorunda. Bundan dolayı CHP, tarihte ilk defa laiklik bekçiliğini üstlenen bir misyon içine girmiyor. Elbette parti içinde bunu isteyen, savunan gruplar, çizgiler ve insanlar vardır.

               Din elden gidiyor söylemi çeşitli dini pratikler üzerinden savunulmaktadır. Ak Parti iktidarı ile kazanılan başörtü özgürlüğü bunun başında gelmektedir. Devletin ordu kurumuna bile başörtü özgürlüğünü sağlayan Ak Parti iktidarı oldu. Bu pratikler yüzyıllık tarihte ilk defa görülmektedir. Bundan dolayı da halkın üzerinde “dini özgürlük” açısından büyük bir simgesel etkisi vardır. Şimdi iktidarı kaybetmesi durumunda bunlara son verileceğini söyleyerek dinin elden gitmeme bekçiliğini sürdürdüğünü göstermeye çalışıyor. Buna karşın karşı kutbun ise bunu yok etmek çabasında olduğunu ileri sürüyor.

CHP, bu siyaset tarzını bozmak için simgesel karşı bir atakta bulundu. Başörtünün yasal koruma altına alınmasını gündeme getirdi. Hakikaten CHP, din ve laiklik diyalektiğine dayalı siyasal çatışma ve rekabeti bozacak adımlar atabilir mi? Ben pek iyimser değilim. CHP lideri, kudretli belirleyiciliğe sahip olabilecek bir karizma değil. Ancak Millet İttifakı uzun süreli beraberlikleri ve bunun getireceği etkileşimler, sonuçta CHP’nin de değişimine neden olabilir. Bahsettiğimiz diyalektiğin ürettiği kutuplaşma, çatışma ve derin toplumsal ve politik yarılmayı aşma sonuçlarını doğurabilir. Fakat bu konuda çok da iyimser olmamak gerekir. Çünkü yüzyıldır çekiçlenen bir ilişki tarzı. Sağ siyaset de sol siyaset de önemli ölçüde bu diyalektikten besleniyor. Yeni bir sivil anayasa( sivillerin değil, sivil bilinçle yapılan) yapılmadıkça da bu diyalektik siyasette varlığını sürdürecek.